
Filmin konusu kısaca şöyle, annesinin ölümünün ardından büyük bir depresyona giren Charlie, yurtdışına çıkıp bir süre orada yaşamaya karar veriyor. Soluğu Bükreş’te alan karakterimiz, burada Evan Rachel Wood tarafından canlandırılan güzeller güzeli Gabi’ye aşık oluyor. Ancak Gabi, şehrin en acımasız mafyasıyla evli olduğundan, bu ilişki Charlie’nin yaşamına mal olacak kadar tehlikeli bir hal almaya başlıyor.
Filmin belki de en büyük eksiği içinde var olduğu türe yeni bir şey katmıyor oluşu. Indie filmlerinden alışık olduğumuz “fantastik” öğeler filme dahil olmaya çalışıyor, ama unutuluyorlar mesela. Gabi ve Charlie arasındaki aşka ben film boyunca inanmadım ve izleyen bir kaç kişiyle daha konuştuğumda aynı tepkiyi aldım. Filmin cümlesi “eğer bir şey için öleceksen, aşk için öl” olduğundan, içindeki aşkın biraz daha inandırıcı olması gerekliydi diye düşünüyorum.
Seyretmesi en keyifli tarafı oyunculuklar sanırım. Shia LeBouf, Evan Rachel Wood ve Mads Mikkelsen arasındaki kimya çok iyi tutmuş. Film sonlara doğru iyice klişelere boğulduğunda bile onları keyifle izlemeye devam edebiliyorsunuz.
Tabii Bükreş’te olduğumuzdan görseller de efsane olmuş. Şehri iyi dolaşmışlar, haklarını vermek gerek. Mekan kullanımı konusunda da artı bir puan alıyor film. Avrupa’da geçiyor imajı verilmeye çalışılmış ama yüzde doksanı Los Angeles’ta bir stüdyoda çekilmiş havası yok yani.
Başlangıçta çok iyi olan ama sonlara doğru aceleye gelmiş hissiyatı veren bir film oldu benim için. Sanki üstünde biraz daha düşünülseymiş, tam olarak anlatabilirmiş dersini. Senaryonun bu problemi belki de daha önceki deneyimi Project X’in handheld camera mantığındaki kurgusundan dolayı, çok doğrusal düşünen Matt Drake’in azizliği. Yine de keyifli bir seyirlik, yani doğal olarak iyi bir deneme olarak nitelendirebiliriz.
Eğer bu tarz bir film izlemek istiyorsanız Ruby Sparks, 500 Days of Summer ya da Scott Pilgrim vs. The World gibi çok başarılı ve üzerinde iyi düşünülmüş örnekler bulmak mümkün. Yok ben amerikan bağımsız sinemasının bu dalıyla çok ilgiliyim diyenler için de görülmesi gereken bir örnek, ama ne yazık ki tadı damağınızda kalıyor bittiğinde, bir şeyler eksikmiş gibi hissediyorsunuz.
Ayrıca bunu ayrı yazmak zorundaydım, Rupert Grint’in performansı gerçekten efsane olmuş. Harry Potter kadrosundaki herkesi yeni projelerde göreceğimiz muhakkak, ama Rupert Grint’in oyunculuğuna ayrı dikkat etmek gerek.