
Yönetmenin diğer işlerini biliyorsanız yukarıdaki cümleler bile size heyecanlandırmış ve kafanızda bir kaç görüntü canlandırmış olmalı. Otobiyografik olduğuna bakmayın, olabildiği kadar da surreal bir film The Dance of Reality. Stalin aşığı devrimci bir baba, her kelimeyi opera söylermiş gibi söyleyen bir anne ve dünyayı yeni anlamaya başlayan bir çocuğun, Şili’de geçen garip hayatlarına şahit oluyoruz film boyunca. Jodorowsky, çocukluk haline öğretilerde bulunmak üzerine kurduğu filminde, hep üzerine gittiği kavramları bu sefer kendine açıklamaya çalışıyor. Aile, din, politika, onur ve insanın dünyadaki yeri üzerine ustaca konuşuyor bizimle.
Oğlu film hakkında konuşurken “Daha önce yaptığı hiç bir işe benzemiyor” ifadesini kullanmıştı, haklı da. Öncelikle bol diyaloglu bir film The Dance of Reality. İmgesel anlatımını muhteşem diyaloglarla süslemiş yönetmen. Çok ciddi şeylerden çok absürt yollarla bahseden film sanırım “güldürürken düşündüren”in tam karşılığı olabilir. Büyük bir yüzleşme söz konusu ama bir yandan da hayatın ne kadar neşeli olabileceğini unutmuyor Jodorowsky. Belki de bu yüzden bunu “gerçeğin dansı” olarak adlandırıyor.
Açıkçası 23 yıl sonra sinemaya geri döneceğini öğrendiğimde biraz önyargılı yaklaşmıştım filme, çünkü The Holy Mountain ve El Topo gibi efsanelerden sonra çok şey beklememek imkansız oluyor. Ancak Jodorowsky daha filmin ilk on dakikasında bu önyargıyı silip atmayı başarıyor. Farklı bir şey izlediğinizi hissediyorsunuz, daha önce görmediğiniz bir maceraya tanık olacağınızı. Bu bile yeterince heyecan verici.
İhtişamlı bir tiyatro oyunu izlediğim hissiyatını verdi film bana. Sinemada ilk defa bu kadar teatral bir şey izliyor olmak rahatsız etmedi. Belki bu cümleyi Dogville için de kurabiliriz. En azından birilerinin sinema için değişik bir şeyler denediğini görmek sevindiriyor, ne yalan söyleyeyim.
Sinema salonunda izlediğinize mutlu olacağınız bir görsel şölen The Dance of Reality. Yönetmeni bu filmle keşfedecek olanlar için de, onu daha önceden bilenler için de tatmin edici bir seyirlik olmuş. 23 sene sonra sinemaya dönen bir yönetmenden de beklediğimiz en önemli şey buydu sanırım.