Quantcast
Channel: Sineofrenik
Viewing all articles
Browse latest Browse all 126

Blue Jasmine

$
0
0
Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadın

Her yıl en az bir film çeken, kimisinde ekibiyle senaryosuyla yönetimiyle çok güzel dikiş tutturan, kimisinde de saçmaladıkça saçmalayan ve beklentileri boşa çıkaran Woody Allen'ın geçen seneki To Rome with Love faciasının ardından neyse ki iyi senesindeyiz bu yıl. Neredeyse 50 yıllık kariyerinin son demlerinde iyiden iyiye hafif işlerle karşımıza çıkmaya başlayan usta için Blue Jasmine de bir istisna değil. Ama bu kez boşa savurmuyor kalemini. Karşımızdaki bir Midnight in Paris değil şüphesiz, ancak San Fransisco'yu mesken tutan güzel bir hiciv örneği.

Bu kez o çok sevdiği Manhattan'a dönmemekle birlikte Upper East Side'ın kokuşmuş zenginlerinin güzel bir panaromasını sunmayı da başarıyor. Eski ismiyle Jeanette, adını gece çiçeğinden alan yeni adıyla Jasmine, zengin kocası sayesinde tattığı lüks yaşamın tadını çıkaran, şaşalı evlerinde verdiği bir o kadar şaşalı davetlerde konuklarını ağırlamayı seven, yaptığı bağış/kurduğu vakıflarla gönlünü hafifleten ve en önemlisi de değirmen döndüğü sürece kocasının ne haltlar karıştırdığıyla ilgilenmeyen, o çok bilindik 'Vadi Kızları' ya da 'Sosyete Güzelleri'nden biri. Biz de aşinayız bu kadınlara. Çevremizde olmasalar bile sağdan soldan duyduğumuz, magazinlerden tanıdığımız 'karakterler' hepsi. Aldığı eğitimi yarım bırakıp ya da bitirdikten sonra kariyer sahibi olmadan karşılarına çıkan ilk zengin fırsatta yüzüğü parmağına geçiren ve geri kalan hayatında kendi kimliğini kocası üzerinden tanımlayan süs bitkileri. Mavi Yaseminler. Yaseminlerimiz..

Manhattan'ın lüks mağazaları, spor salonları, pahalı restoranları ve göstermelik hayır işleri arasında geçen hayatının kocasının sahtekarın teki olduğunun ortaya çıkmasıyla tepetaklak olmasının ardından tanışıyoruz Jasmine ile. Yaşadığı sinir krizinden sonra balataları sıyırıp elinde avucundaki her şeyi kaybeden Jasmine, nevrotik, kendi kendine konuşan, her an kendini kaybedip büyük bir sinir krizi geçirecekmiş gibi duran, sürekli başı ağrıyan alkolik bir kadın haline gelmiş. Durumu o kadar kabullenememiş ki, parası olmamasına rağmen Business Class ile San Fransisco'ya gelip alt tabakadan gördüğü kız kardeşinin dairesine burun kıvırmayı, haline şükredeceği yerde kardeşinin iki çocuğuna ve leş sevgilisine verip veriştirmekte bir sakınca görmüyor. 

Kocası sağolsun, 'hayatında tek bir gün gerçekten çalışmak zorunda kalmamış' kadınlarından biri olan Jasmine, sıfırdan başlayıp kıytırık işlerde çalışmayı da kendine yediremiyor. Durumunun vehametinin farkında değil. Halen okula dönüp Antropoloji eğitimine devam etme hayallerinde. Ne yapacağını, ne olacağını bilmiyor, ancak ne olmayacağından emin: markette kasiyerlik yapan kız kardeşi Ginger gibi ikinci sınıf bir hayat yaşamayacak. İnsan, başına gelen her şeyi hak etmiş ve yaşadıklarına rağmen akıllanmamış, çevresindeki herkese çemkiren ve aşağı gören böylesine sinir bozucu bir karakterin sevilemeyeceğini düşünüyor ilk başta; fakat Allen öyle incelikli yazmış ve Blanchett öylesine derinlikli oynamış ki acıyıp sevmemek, haline üzülmemek gerçekten imkansız.
Cate Blanchett her daim müthiş bir karakter oyuncusu olmasına rağmen Blue Jasmine'i sanki Allen'ın kendisine verdiği metin ve direktifler doğrultusunda oynamamış da sıfırdan tek başına yeni bir karakter inşa etmiş. Olmadığı sahnelerde bile sanki o var. Ya da şu şekilde ifade etmeye çalışayım: Cate Blanchett bu filmin her şeyi. Başrol oyuncusu, senaristi, yönetmeni, rejisi, ışıkçısı.. ileri gidip Blanchett'ın bu performansı için şunu söyleyebilirim: kendisini çıkarıp atsanız Blue Jasmine'den geriye hiçbir şey kalmaz. Uzun zamandır bir karaktere aynı anda üzülüp kızıp yine aynı anda onu bağrıma basasasım gelmemişti. Bu sene Oscar'larda gönlüm tamamen Amy Adams'tan (American Hustle) yana olmasına rağmen Cate Blanchett'ı geçmesi çok zor gözüküyor. Ne yalan söyleyeyim almasına da itiraz edecek durumda değilim. 

Yan rollerde taze Emmy ödüllü Bobby Cannavale ve canımız Poppy'miz Sally Hawkins, Cate Blanchett'tan fırsat buldukça öne çıkmayı başarıyorlar. Bilhassa Bobby Cannavale, niye ödülü götürdüğünü kanıtlar nitelikte bir iş çıkarmış. Bence filmin asıl sürprizi ise Andrew Dice Clay. Hawkins'in canlandırdığı Ginger'ın eşi Augie rolünde ufaktan rol çalmayı başarmış. Özellikle Jasmine ile karşılaştıkları sahnede harika olduğunu söyleyebilirim. Kısa ama öz bir performans. 

Avrupa'ya el attığından beri birkaç kalburüstü iş dışında pek de dikiş tutturamayan, en azından 70-80'lerde yaptığı gibi 2000'lere damga vuracak bir işle çıkıp gelemeyen Allen'ın son yıllardaki filmografisi içinde iyi bir yerde duruyor Jasmine. Midnight in Paris'teki gibi çekici bir hikaye değil karşımızdaki ve mesken tuttuğu San Fransisco'yu Paris kadar iyi kullanamıyor belki ama yakın tarihli Woody yapımları arasındaki nadir güzel işlerden biri. Allen sevmem diyen bile, en azından "Oyunculuğa Giriş 101" niteliğindeki Cate Blanchett dersini görmek için gitsin rica ediyorum.

Viewing all articles
Browse latest Browse all 126

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Yildiz yükseltme


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue